özgürlüğün tanımında bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamak yer almaz. lakin özgürlük bu tür eylemleri kendi içerisinde barındırabilir, bir başka perspektifle her birey kendi özgürlüğünden sorumludur.
Özgürlüğün tanımında bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamak ve bir başkası tarafından kısıtlanmak yer alır. Sadece bunun yöntemi de bellidir. Kısıtı olmayan şeye özgürlük denmez, serbestlik denir.
temsiliyet kötü sonuçlar doğurabilir, devlet görevlileri art niyetli olabilir, iktidar gücünün kullanımı başka bireylere zarar verebilir, iktidar gücünün ayakta kalabilmesi için her yol mübah hale gelebilir
en azından şimdiye kadar, insanlık tarihinde bir grup insanı tamamı ile temsil edebilecek bir devlet organizasyonu hayata geçirilememiştir. bireyi temsil etmekten aciz bir organizasyonun da birey adına karar vermemesi gerekir.
Demoktarik sistem(özellikle doğrudan demokrasi) çoğunluğun kararlarını verecek parlamenter sisteme dayanmaktadır. Dolayısıyla devlet seçilmiş delegelerin kararlarıyla hareket etmektedir. Bu da bireyleri yansıtır.
[1] "Dolayısıyla devlet seçilmiş delegelerin kararlarıyla hareket etmektedir." doğru bir yorum. "Bu da bireyleri yansıtır." yanlış bir yorum. "Swiss Federal Constitution, art. 175 al. 3" da belirtildiği üzere bahsedilen durum sadece "çoğunluğun verdiği oy" ile>>>
[4-SON]>>> "Çoğunluk diktası" ne kadar tehlikeli ise "Azınlık diktası" o kadar tehlikelidir. "Dikta" kavramının devamını sağlayan yegâne aygıt (tool) ise "devlet"tir.
[1] Ortaya atılan argümanlar üzerine ciddiyet korunmaya çalışılmaktadır. Site hâlen gelişim aşamasında olduğundan; 300 karakter limiti ile twitter a benzer şekilde "tek atımlık" görüşler beyan etmek; anlatılmak istenenlerin tam manâsıyla ifade edilememesine yol açabiliyor.>>>
[2]>>> Bu sebeple sitenin admin & moderatör ve/veya developerlarının; çok kutucuklu görüş beyan eden kullanıcıların bu kutularını katlanıp-üzerine tıkladığında tekrar açılabilecek (mümkünatı var ise ilk kutuya tıklandığında devamındaki kutuların yan-yana açılması;>>>
[1] Ortaya atılan argümanlar üzerine ciddiyet korunmaya çalışılmaktadır. Site hâlen gelişim aşamasında olduğundan; 300 karakter limiti ile twitter a benzer şekilde "tek atımlık" görüşler beyan etmek; anlatılmak istenenlerin tam manâsıyla ifade edilememesine yol açabiliyor.>>>
[2]>>> Bu sebeple sitenin admin & moderatör ve/veya developerlarının; çok kutucuklu görüş beyan eden kullanıcıların bu kutularını katlanıp-üzerine tıkladığında tekrar açılabilecek (mümkünatı var ise ilk kutuya tıklandığında devamındaki kutuların yan-yana açılması;>>>
Oluşabilecek zararlar sonucunda "sosyal-devlet" statüsündeki bir devlete de görev düşebileceğinden dolayı bu statüdeki devletler bireyleri kendilerinden bile korumayı görev edinir
'İnsan' tür olarak kendisine ve çevresine zararlı canlılardır. Bu sebeple bizi birbirimizden ve kendimizden koruyacak ''doğru'' bir mekanizma gereklidir.
[1] Kendisine ve çevresine zararlı bir canlı olup/olmadığı sorunsalı günümüzde hâlâ tartışılan önemli bir husustur. Konu hakkında düzenli ve temel kaynak Thomas Hobbes'un "Leviathan" eserinde mevcuttur. Bu eserde ortaya atılan fikirler %100 doğru değildir.>>>
[2]>>> Sonuç itibariyle; "mekanizmanın gerekli olduğu" görüşü tek yol değildir. Ve eğer bir mekanizma var olacaksa bu mekanizmanın doğru mu/yanlış mı olduğunu belirleyecek kriterler bilimsel olarak mevcut değildir.>>>
[3] "İnsan yönetimi" & "Toplum yönetimi" gibi kavramlar; örneğin "fizik" biliminde olduğu gibi "tekil yasalar"la belirlenemez. Adından da anlaşıldığı üzere; bunlar beşeri alanlardır. Beşeri bilim ve disiplinler de "tek doğru yol" yoktur.>>>
[4-SON]>>> "-Devlet- mefhumunun tarih boyunca yürüttüğü fonksiyon, 21. yüzyıl ve sonrasında da devam edecektir." görüşü beşeri bilimlerde geçerli değildir.
Kendisine & çevresine zararlı olduğu gerçeğini kabul etmek için hala tartışılıyor olması bahanesinin ardına saklanmamak gereklidir. Ki bu bakımdan insanın hunharca üreyerek çoğalması başlı başına bir felakettir. Dünya insanlar için değil, ancak devlet insanlar içindir. İnsan olmazsa devlet de olmaz.
İnsan gittiği her yere kaos götüren, düzgün olanı bozan, ontolojik anlamda hastalıklı bir canlı türüdür. İnsanı kontrol altında tutmak için (devlet ya da değil) ya bir mekanizma oluşturulmalıdır ya da insan'ın varlığına bir son verilmelidir.
[3]>>> İnsanın birçok yönüyle hastalıklı bir canlı türü olması çok doğru bir tespittir. Fakat bunun önüne geçecek mekanizma geçmişte "devlet" idi ise, bugün ve yarın da aynı mekanizma geçerli olmalıdır görüşü beşeri bilimlerde geçerli değildir.>>>
[1] "Alternatif bir başka mekanizma(lar)" tarih boyunca söz konusu idi. Fakat "çoğunluk diktası" ve/veya "azınlık diktası"nın uygulamaları nedeni ile gerçek manâda "çoğulcu (plural)" bir medeniyet anlayışı -- çok küçük ve geçici örnekler dışında örneğin "1871 Paris Komünü" gibi -- var olmamıştır.>>>
Geçmişte sürekliliği sağlanamamış örnekler ve 'gelecekte var olmayacağı anlamına gelmez varsayımı'nın günümüz devlet-insan ilişkisindeki anlayışa hiçbir faydası yoktur.
[1] "Devlet birey adına karar vermemelidir" argümanında; "fayda" kelimesinin kriterlerinin ne(ler) olduğunu belirleyen bir şablon yoktur. Herşeyden evvel bu şablonun "yokluğunun" etraflıca araştırılacağı yer yine ve yeniden beşeri bilimlerdir.>>>
[2]>>> Bir yapının (bu argümanda "devlet" adlı yapının) tarih boyunca, günümüzde ve yarın sürekliliğini devam ettirmesi; o yapının "faydasının olduğuna" işaret değildir.>>>
[3]>>> Eğer bu işarete tamah edilirse; yine ve yeniden "çoğunluk diktası" ve/veya "azınlık diktası"nın uygulamalarının "faydalı olduğu" algısının devam ettiği ortaya çıkar.>>>
[4]>>> Konuyu daha somut hâle getirmek için bir örnek: Günümüzde devam etmekte olan "İslamiyette erkeklerin sünnet olması faydalıdır" görüşü bir "çoğunluk diktası" uygulamasıdır. "İslamiyette erkeklerin sünnet olması faydasızdır" demek "çoğunluk diktası"na karşı çıkmaktır.>>>
[5]>>> "Faydasızdır" diyenlerin kontrolü ele geçirmesi ise "azınlık diktası"na yol açabilir; çünkü "çoğunluk" onların teamüllerine onay vermemektedir. Bu durumda "sünnetin faydalı olup/olmadığı sorunsalı" ortaya çıkar.>>>
[6]>>> İki görüş de birbirine karşı üstünlük kurmamak için mücadeleye girmezlerse; "çoğulcu (plural)" bir anlayış yavaş yavaş yerleşebilir. Bu anlayışın yerleşmesi için "iktidara gelmek" eyleminden kişilerin vazgeçmesi; atılması gereken ilk adımlardan biri olabilir.>>>
[7]>>> "-İktidara gelmek- eyleminden kişilerin vazgeçmesi" durumunun bugün (ve "gelecekte") uygulanabilir olmadığı iddiası; "Binyıllardır süregelen sistem(ler)in devam etmesi durumunu değiştirmek neredeyse imkânsızdır. -Realist- ve -rasyonel- değildir." iddiası ile aynıdır.>>>
[8-SON]>>> Bir kez daha hatırlatılır; "insan yönetimi" & "toplum yönetimi" gibi alanlarda "fizik & matematik" gibi bilimlerin bakış açıları ile değerlendirme yapılamaz. Beşeri bilimlerde geçerli olan yegâne sistem "determinist" sistem değildir. Konu daha geniş değerlendirilmelidir.
[1] "Bir bahanenin ardına saklanmak" gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü argüman sunarak konuya açıklık getirilmeye çaba harcanmaktadır. Yorumlar dikkatle bir kez daha okunursa; "beşeri bilim ve disiplinlerde tek doğru yol yoktur" fikrinin geçerli olduğu anlaşılır.>>>
[2]>>> "İnsan" denen mefhumu ebleh yerine değil sadece "devlet"; hiç bir şey koyamaz. Sizin de belirttiğiniz üzere; "İnsan olmazsa devlet de olmaz." Öyleyse devlet, insanın özgürlüğünü kısıtlayan bir alana evrilmeye başladıysa bu tehlikeli durum dikkatle değerlendirilmelidir.>>>
(Bu bakımdan 'doğru mekanizma' anlamına çekmeye çalıştım meseleyi) : Devlet mekanizmasının doğruluğu ya da iyiliği bu bağlamda daima tartışılacaktır. Bahsi geçen beşeri bilimlerde de genel geçer bir yargı ortaya konulmamıştır.
[1] Konu oldukça eskidir. Thomas Hobbes "Leviathan" adlı eserinde; en geniş tabir ile "devletin gerekliliği" üzerine fikirler ortaya atmıştır. Bunlara karşı olarak en başta Jean-Jacques Rousseau olmak üzere sırasıyla Pierre-Joseph Proudhon, Mikhail Bakunin, Henry David Thoreau ve>>>
[2-SON]>>> Peter Kropotkin gibi düşünür ve eylem insanları "devletin fonksiyonu" ve "devletin zaman içinde yok olması ve/veya tamamen gereksizliği" üzerine önemli fikirler sunmuşlardır.