İş yaşamını toplumsal kurallar/davranış biçimleri/ön yargılar şekillendirmektedir ve esasında, çalışan diğer kadınlara karşı kadınlar da aynı kalıplara sahiptir.
Kadınlar, iş yerindeki sorumlulukları ile birlikte, kendilerine biçilmiş diğer sosyal rollerini de (evinin kadını, çocuğunun annesi...) sorgulamadan, dönüştürmeden yerine getirmeye çalışmaktadır.
Erkekler yemek-barınma gibi ihtiyaçların sağlayıcıları olduğundan ve bu ihtiyaçlar para gerektirdiğinden onların çalışması bir öncelik, kadınların çalışması ise ikincil bir tercih olarak algılanmaktadır.
Avcı-toplayıcı toplumlardan bu yana düzen bu şekilde kurulmuştur. Kadın evinde/barınağında çocuğuna bakan, türün devamını sağlayan kişidir ve bu ancak erkeğin sağladığı ortam ile mümkün olabilir.
Yaşadığımız modern zamanda avcı-toplayıcı zamandan bu zamana çok sayıda değişim olmuştur. Erkeğin ve kadının rolleri çoğu zaman paylaşılmış, kadının rollerini erkek, erkeğin rollerini de kadın yapabilir hale gelmiştir.
Bunun zihinsel bir evrim süreci olduğu, kadının sosyal düzendeki yerinin göreceli olarak iyileşmesine rağmen mutlak bir iyileşmeden bahsedilemeyeceği unutulmamalıdır. Bu nedenle de iş yaşamında kadınlar halen zorluklarla karşılaşmaktadır.
Kadınlardan beklentiler iş hayatında - aile hayatında - sosyal hayatta erkeklere oranla cok daha fazladir. Ön yargılar yüksektir. Ayrica çalişan anne olmanin getirdiği sorumluluklar iyi iş çıkarmak isteyen kadinların zorlanmasına, çocuk veya iyi bir kariyer seçimini yapmaya zorlar.
Sosyal devletlerde çalışan kadınlara yönelik haklar ve imtiyazlar mevcuttur. Anne, eş ve çalışan olan kadınlar teknoloji gelişimi, sanayii ve üretime katılmaları için yüreklendirilir. Gelişmek isteyen ülkeler için amaçlardan biri bu olmalıdır.
Geleneksel görüşlü, iyi eğitim almamış erkeklerde kadınları muhattap kabul etmeme gibi bir vizyon var. Bu durum iletişim kurma medeniyetine ulaşamamış erkeklerden kaynaklanır.